Türkiye’nin Lanet Olası Internet Sevis Sağlayıcıları

Türkiye’de internet: Hız artıyor ama dünya ile kıyaslayınca hâlâ geride

Son yıllarda Türkiye’de hızlar kâğıt üzerinde yükselse de, dünya liginde hâlâ alt sıralardayız. Ookla verilerine göre 2025 ortası itibarıyla Türkiye’de sabit internetin medyan indirme hızı yaklaşık 56 Mbps seviyesinde ve bu hızla ülke, küresel sıralamada 90’ların sonlarında yer alıyor.

Bu, “hiçbir şey yok” anlamına gelmiyor; ama özellikle OECD ülkeleriyle, AB ortalamasıyla ya da “dijital ekonomi” iddiasındaki ülkelerle karşılaştırınca belirgin bir geri kalmışlıktan söz etmek mümkün. Kent merkezlerinde fiber veya yüksek hızlı VDSL alabilen kullanıcıların deneyimi ile Anadolu’nun pek çok ilçesindeki ADSL/4G hotspot’a mahkûm kullanıcıların deneyimi arasında uçurum var.

Kâğıt üzerindeki hız ile gerçek kullanıcı deneyimi neden farklı?

Türkiye’de birçok paket 50–100 Mbps gibi kulağa hoş gelen hızlar sunuyor. Ancak:

  • Altyapı bakır ağırlıklıysa bu hızlara “maksimum” deniliyor; gerçek hız çoğu zaman çok daha düşük.

  • Yoğun saatlerde santral ve omurga üzerindeki yük sebebiyle hızlar ciddi şekilde düşebiliyor.

  • Ping süreleri özellikle oyun ve canlı yayın için hâlâ pek çok bölgede tatmin edici değil.

  • Taahhütlü sözleşmeler ve cayma bedelleri yüzünden kullanıcı sağlayıcı değiştirmekte zorlanıyor.

Yani reklamda görülen hız ile kullanıcının akşam 21.00’de Netflix açtığında ya da bir oyuna girdiğinde hissettiği performans aynı değil. Bu da “yavaş ve istikrarsız” algısını güçlendiriyor.

Kota, paket ve gizli sınırlamalar: “Sınırsız”ın pek de sınırsız olmaması

AKK (Adil Kullanım Kotası) resmi olarak kaldırılmış olsa da pratikte:

  • Birçok ev internetinde “sınırsız” ibaresine rağmen belirli bir kullanım düzeyinden sonra hız düşümü veya ek ücretler olabiliyor.

  • Mobil tarafta yüksek hızlı paketler hâlâ ciddi veri limitleriyle satılıyor; üzerine çıkıldığında hızlar 3G seviyesine düşüyor ya da GB başı fahiş ücretler devreye giriyor.

  • Bazı operatörlerde “gece sınırsız”, “sosyal medya sınırlı”, “video için ek paket” gibi karmaşık yapı, kullanıcıyı gerçek maliyeti hesaplayamaz hale getiriyor.

Sonuç: Kullanıcı hem hız hem de veri anlamında sürekli “tasarruf modunda” yaşamak zorunda kalıyor. Bu da interneti özgür bir altyapı değil, dikkatle harcanması gereken bir kaynak haline getiriyor.

Fiyatlar gerçekten pahalı mı? Mutlak fiyat vs. asgari ücret gerçeği

İlginç bir paradoks var: Dünya karşılaştırmalarında Türkiye, mutlak rakam olarak “ucuz internet” sağlayan ülkeler arasında görünebiliyor. Bazı çalışmalara göre ortalama sabit internet faturası 20 doların altında.

Fakat iş, gelir düzeyine oranlandığında tablo tersine dönüyor. Teyit.org’un derlediği analizlerde Türkiye, internet ücretlerinin asgari ücrete oranı bakımından pahalı ülkeler arasında sayılıyor; yani aylık gelire kıyasla internet kullanımı ciddi bir mali yük oluşturuyor.

Basitçe söylemek gerekirse:

  • Almanya’da 20–400 €’luk bir bağlantı bir çalışanın maaşının küçük bir kısmını oluştururken,

  • Türkiye’de benzer bir hizmet (hız, kota, TV paketi vs. eklendiğinde) asgari ücretlinin maaşının çok daha büyük bir bölümünü götürüyor.

Bu yüzden kullanıcı düzeyinde “Türkiye’de internet pahalı” demek, mutlak dolar fiyatından çok, satın alma gücüne göre anlamlı hale geliyor.

Rekabet eksikliği ve tarihi tekel mirası

Türk internet pazarında hâlâ geçmişten gelen bir tekel mirası var. Altyapının büyük bölümü eski tekel operatörün (Türk Telekom) kontrolünde. Alternatif İSS’ler çoğunlukla bu altyapıyı kiralayarak hizmet veriyor, yani:

  • Fiber veya bakır hatların büyük kısmı tek elde.

  • Yerel döngüye erişim ve toptan fiyatlandırma koşulları, küçük oyuncuların agresif rekabet yapmasını zorlaştırabiliyor.

  • Son kullanıcı için ise seçenek sayısı kâğıt üzerinde fazla görünse de, gerçekte çoğu operatör aynı altyapı üzerinden benzer paketleri satıyor.

Ookla’nın Türkiye raporunda TurkNet gibi bazı alternatif sağlayıcıların hız açısından öne çıktığı, ancak pazarın genelinde hala ciddi kalite farkları bulunduğu görülüyor.

Rekabet sınırlı olunca fiyatlar da kolay kolay düşmüyor; müşteri hizmetleri kalitesi, arıza çözüm süreleri, altyapı yatırımları konusunda da baskı zayıf kalıyor.

Altyapı eksikliği: Büyükşehir dışında fiber bulmak hâlâ zor

Türkiye’nin büyük şehirlerinin bazı mahallerinde gigabit seviyesinde fiber bağlantı mümkünken:

  • Pek çok ilçe ve kasabada hâlâ ADSL’den öteye geçilebilmiş değil.

  • Birçok apartmanda “binaya kadar fiber, daireye kadar bakır” (FTTB/VDSL) uygulanıyor; bu da fiberin sunduğu potansiyelin önemli kısmını öldürüyor.

  • Yeni yapılan konut projelerinde dahi gerçek FTTH (daireye kadar fiber) yerine eski nesil çözümler tercih edilebiliyor.

Bu dengesiz dağılım, “Türkiye’nin ortalama interneti”nden bahsetmeyi zorlaştırıyor. İstanbul’un merkezi bir semtindeki kullanıcı ile Doğu Anadolu’daki bir köy okulunun deneyimi arasında uçurum olması, dijital uçurumu büyütüyor.

Türkiye fiber optik kablo üretiminde güçlü; peki neden altyapı zayıf?

Burada işin ironik kısmı devreye giriyor. Türkiye, fiber optik kablo ve iletim altyapısı ekipmanlarında bölgesel bir üretim üssü konumunda:

  • SAMM Teknoloji, Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika’ya fiber optik kablo ve ilgili çözümler satan, hızlı büyüyen bir üretici.

  • FiberX gibi firmalar, Türkiye’de yüksek teknolojiye sahip fiber optik kablo üreticileri arasında gösteriliyor.

  • HES Kablo, uzun yıllardır Türkiye’nin önde gelen kablo üreticilerinden ve ihracatçıları arasında.

Yani kabloyu, donanımı, altyapı bileşenlerini üretebilen bir ülke olmamıza rağmen, bu üretim iç pazarda yaygın ve yüksek kaliteli bir fiber şebekeye dönüşemiyor. Bunun başlıca nedenleri:

  • Uzun vadeli, tutarlı bir ulusal genişbant stratejisinin eksikliği.

  • Kur ve finansman baskıları altında kalan operatörlerin yatırım iştahının düşmesi.

  • Kısa vadeli kampanyaların, kalıcı altyapı yatırımlarına tercih edilmesi.

  • Yerli üretim kapasitesinin büyük bölümünün ihracata yönelmesi; iç pazarda ise “asgari düzeyde yatırım” mantığının hâkim olması.

Sonuç: Dünya için fiber üreten, ama kendi vatandaşına yeterince fiber götüremeyen bir ülke tablosu ortaya çıkıyor.

Düzenlemeler, erişim engelleri ve kaliteye dolaylı etkileri

Freedom House’un “Freedom on the Net 2024” raporunda Türkiye, internet özgürlüğü açısından kısıtlamaların yoğun olduğu ülkeler arasında sayılıyor; çok sayıda siteye erişim engeli, dönemsel yavaşlatmalar ve yoğun gözetim vurgulanıyor.

Bu durum doğrudan hızla ilgili olmasa da iki açıdan kullanıcı deneyimini etkiliyor:

  • Önemli platformlara erişimde yaşanan ani yavaşlamalar, “internet gene bozuldu” algısını perçinliyor.

  • Politik ve regülasyon belirsizliği, uluslararası oyuncuların (örneğin Starlink gibi) pazara girmesini geciktirebiliyor.

Starlink nedir ve dünyada nasıl bir performans sunuyor?

Starlink, SpaceX’in alçak yörüngedeki binlerce uydu ile dünyanın her yerinde, özellikle de kırsal ve altyapısı zayıf bölgelerde yüksek hızlı internet sunmayı hedefleyen bir sistemi. Şu an 70’ten fazla ülkede farklı hizmet paketleriyle kullanılabiliyor.

Starlink’in resmi teknik dokümanları ve bağımsız testlere göre:

  • Tipik indirme hızları 75–220 Mbps aralığında, bazı bölgelerde 280 Mbps’e kadar çıkabiliyor.

  • Yükleme hızları genellikle 10–40 Mbps arasında.

  • Gecikme süresi kara kullanıcılarında çoğunlukla 20–60 ms bandında; bu da klasik uydu internetine göre dramatik şekilde daha iyi.

  • Ookla’nın ABD verilerinde 2025 başında Starlink kullanıcılarının medyan indirme hızının 100 Mbps seviyesinin üzerine çıktığı görülüyor.

Kısacası Starlink, özellikle kırsal ve altyapısı zayıf bölgelerde, Türkiye’deki tipik ADSL/VDSL hatlarına göre çok daha iyi bir alternatif sunabiliyor.

Starlink neden hâlâ Türkiye’de resmen yok?

Burada temel mesele lisans. IEC Telecom’un Temmuz 2025 tarihli açıklamasına göre Starlink, Türkiye’de (kara ve karasuları dahil) henüz lisans sahibi değil; dolayısıyla Starlink Maritime dahil hizmetler yasal olarak aktifleştirilemiyor.

Kasım 2025’te çıkan haberlerde de Türkiye’nin, “Starlink 2026’da başlıyor” iddialarını resmi olarak yalanladığı ve şirketin hâlen lisans başvurusu sürecinde olduğu; olası bir ortaklık veya lisansın BTK denetiminde, güvenlik hassasiyetleri gözetilerek değerlendirileceği vurgulanıyor.

Gecikmenin başlıca nedenleri:

  • Ulusal güvenlik ve gözetim: Uydu internet trafiğinin ne ölçüde yerel yer istasyonlarından geçeceği, trafiğin nasıl denetleneceği kritik soru.

  • Regülasyon ve vergi: BTK’nın lisans koşulları, KVKK ve diğer veri saklama yükümlülükleri ile Starlink’in global iş modeli arasında uyum sağlanması gerekiyor.

  • Pazar dengesi: Yerli operatörlerin yatırım iştahını düşürmeden, ama kullanıcıya da alternatif sunacak bir denge arayışı söz konusu.

Benzer lisans sorunları başka ülkelerde de yaşanıyor; örneğin Namibya’da Starlink, gerekli telekom lisansı olmadan hizmet verdiği gerekçesiyle 2024’te faaliyetini durdurmak zorunda kaldı.

Starlink Türkiye’ye gelse nasıl bir fiyat/performans tablosu oluşur?

Elbette kesin konuşmak mümkün değil, ama mevcut Avrupa fiyatlarına bakarak makul bir tahmin yapmak mümkün:

  • Avrupa’nın pek çok bölgesinde standart Starlink konut paketi aylık 35–75 € bandında. İspanya gibi bazı ülkelerde promosyonlarla 25 €/ay seviyesine kadar düşen paketler de görülüyor.

  • Donanım (anten + modem) için başlangıçta 300–450 € civarında bir maliyet söz konusu; bazı pazarlarda 12 ay taahhütle donanım bedeli sıfırlanabiliyor.

  • Küresel ortalamada Starlink’in yıllık maliyeti 1.000 dolar civarında, yani aylık yaklaşık 80–90 dolar.

Türkiye’ye geldiğinde:

  • Aylık ücretin 40–70 € bandında olması sürpriz olmaz (vergi, kur ve pazar stratejisine bağlı).

  • Bu da bugünkü kur ve asgari ücret düzeyleriyle bakıldığında, ortalama kullanıcı için “ucuz değil, tam tersine lüks bir çözüm” anlamına gelir.

  • Ancak kırsal bölgede bir işletme, çiftlik, maden sahası veya profesyonel kullanıcı için bu maliyet, mevcut 5–10 Mbps ADSL’e göre makul bir “iş gideri” olarak görülebilir.

Performans tarafında ise:

  • 75–200 Mbps aralığında, 20–60 ms gecikmeli bir bağlantı, bugün altyapısız köylerde hayal bile edilemeyen bir seviyedir.

  • Şehir merkezlerinde iyi bir fiber hattı Starlink’ten hem daha hızlı hem daha stabil olabilir; ama Starlink, “fibersiz” yerlere fiber benzeri bir deneyim taşır.

Yani Starlink, Türkiye’ye geldiğinde büyük ihtimalle altyapısı zayıf bölgelerde devrim, büyük şehirlerde ise niş ve pahalı bir alternatif rolü oynar.

Starlink yerli operatörleri nasıl etkiler?

Starlink’in resmen devreye girmesi, üç açıdan baskı yaratabilir:

  1. Rekabet baskısı:
    “Nasıl olsa kullanıcı başka yere gidemez” rahatlığı azalacağı için, özellikle kırsal ve banliyö bölgelerinde fiyat/performans ilişkisi gözden geçirilebilir.

  2. Fiber yatırımlarını hızlandırma motivasyonu:
    Eğer “şehirlerde Starlink’e kaptırmak istemiyorsak, insanlara gerçekten yüksek hızlı, stabil fiber götürmeliyiz” anlayışı yerleşirse, yerli operatörler daha agresif yatırım yapabilir.

  3. Daha şeffaf ve sade tarife ihtiyacı:
    Uydu üzerinden “tek fiyat, tek paket, sınırsız” modeline karşı karmaşık kota/ek paket mantığının sürdürülebilirliği sorgulanabilir.

Ancak unutulmamalı: Starlink fiziksel olarak fiberin yerini tutmaz;

  • Büyük veri merkezleri, 4K/8K yayın platformları, düşük gecikme gerektiren finans uygulamaları için ülke içinde güçlü bir fiber omurgaya yine ihtiyaç vardır.

  • Bu nedenle Starlink, Türkiye için tamamlayıcı bir teknoloji olur; mevcut altyapı sorunlarını büyüteç altına alır ama tek başına çözmez.

Fiber üreten ama kullanıcıya fiber götüremeyen ülkenin çıkmazı

Özetlersek:

  • Türkiye, internet hızlarını son yıllarda artırsa da dünya liginde hâlâ alt sıralarda.

  • İnternet paketleri mutlak dolar cinsinden bakıldığında orta seviye; fakat asgari ücret ve genel gelir düzeyine oranlandığında kullanıcı için pahalı.

  • Kota, hız düşümü, taahhüt, modem kiralama ve karmaşık paket yapıları, kullanıcı deneyimini gereksiz yere zorlaştırıyor.

  • Rekabet tam olarak oluşmadığı için hem fiyatlar hem de hizmet kalitesi üzerinde gerçek bir baskı yok.

  • Türkiye, SAMM, FiberX, HES Kablo gibi üreticiler sayesinde dünya için fiber ve kablo üretirken, kendi vatandaşının önemli kısmı hâlâ ADSL veya zayıf VDSL ile yetinmek zorunda kalıyor.

  • Starlink ise lisans, güvenlik ve regülasyon nedenleriyle hâlâ devreye girmemiş olsa da, geldiği gün özellikle altyapısız bölgeler için önemli bir nefes alma imkânı sunacak.

Gerçek çözüm, Starlink gibi dışarıdan gelen teknolojilerden önce, içeride kararlı bir ulusal genişbant stratejisi, şeffaf ve öngörülebilir bir regülasyon ortamı ve tüketiciyi gerçekten koruyan, rekabeti teşvik eden bir piyasa yapısı kurmakta yatıyor. Aksi halde Türkiye, fiber kablo ihraç eden ama kendi vatandaşına “yüksek ping’li, kotalı ve pahalı” internet sunmaya devam eden bir ülke olmaktan çıkamayacak.